
Gezegenimizin geleceğini şekillendiren seçimler, bugün her zamankinden daha belirleyici hale gelmiştir. Palm yağı sıkça ormansızlaşma bağlamında ele alınsa da, hektar başına yüksek verimi, aynı miktarda yağı üretmek için soya, kanola ve hindistan cevizi gibi alternatiflerine kıyasla 4-10 kat daha az arazi gerektirerek doğal ekosistemler üzerindeki baskıyı azaltmaya yardımcı olur. Sorumlu üretimi garanti eden ve Malezya Sürdürülebilir Palm Yağı (MSPO) sertifikasyonu gibi sertifikasyon sistemleriyle birlikte değerlendirildiğinde, sürdürülebilir palm yağı, güçlü bir çevresel ve sosyo-ekonomik çözüm olarak öne çıkmaktadır.
Palm yağı, artan enerji ve gıda talebi karşısında önemli avantajlar sunuyor
Hannah Ritchie’nin Our World in Data verilerine dayanan bulguları, palm yağının hektar başına veriminin rakipsiz olduğunu gösteriyor. Bir hektardan ortalama 2,8 ton palm yağı elde edilirken, zeytinyağı yaklaşık 0,3 ton seviyesinde kalıyor. Yağ talebinin palm dışı yağlarla karşılanması 5–10 kat daha fazla arazi ihtiyacı anlamına geliyor. Bu durum, artan küresel yağ talebi karşısında ormanların korunması için kritik önem taşıyor.
Palm yağının küresel sera gazı emisyonlarındaki payı ise yüzde 1’in altında kalıyor. Sürdürülebilir tarım uygulamalarıyla üretildiğinde palm yağı, diğer bitkisel yağlara kıyasla daha düşük karbon ayak izi bırakıyor. Bu veriler, artan enerji ve gıda talebi karşısında palm yağının çevresel açıdan önemli bir avantaj sunduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye özelinde bakıldığında, Malezya’dan ithal edilen palm yağı çok çeşitli sektörlerde işlenerek katma değerli ürünlere dönüştürülüyor ve dünya pazarlarına ihraç ediliyor. Bu yapı, çevresel fayda ile ekonomik kazanımın bir arada ilerleyebileceğini ortaya koyuyor. Sertifikalı sürdürülebilir palm yağına yönelmek, çevresel etkilerin azaltılmasına katkı sağlayan etkili bir yol olarak öne çıkıyor.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı