Jessica May ‘den itiraflar! Evlilik teklifine nasıl tepki verdi?

Oyuncu Jessica May, hurriyet.com.tr’de Ferit Ömeroğlu’nun konuğu oldu. Türkiye’de uzun yıllardır duruşu ve oyunculuğu ile geniş kitlelere hitap eden Jessica May hakkında merak edilenleri samimi bir dille yanıtladı. Eşi Hüseyin Kara’ya duyduğu aşkı da tarif eden güzel oyuncunun verdiği cevapları derledik.

Jessica May, eşi Hüseyin Kara’nın yaptığı evlilik teklifini şöyle anlattı: “Eşim çok sürpriz yapar. Her zaman yiyorum ben o sürprizi. Biz yıldönümünde deniz kenarında bir restorana akşam yemeğine gittik. Bir anda bir tekne yaklaştı restorana ve bütün arkadaşlarım teknenin üzerinde. Üşüdüğüm için sırtıma aldığım şalı kafama kapatıp bu bana olamaz dedim. Gerçekten çok şaşırdım”

Türkiye’de yaşamaya nasıl adapte oldun?

İlk olarak oturduğun ya da gittiğin ülkeyi çok sevmen gerekiyor. Ben Türkiye’yi çok sevdim ilk geldiğimde. Aşık oldum uçaktan indiğimde ve İstanbul’u gördüğümde. O zamandan itibaren her şey çok güzel geliyor gözüme. Seviyorum ve bu kültürle alakalı daha fazla şey öğrenmek istiyorum. Çok uzun sürüyor adapte olmak. Çünkü koskoca bir kültür, yeni bir dil. Etrafındaki insanlar da çok önemli.

Kültürler arasında bir şeyi harmanladığın oluyor mu? Mesela mutfakta Türkiye’deki pilav ile Brezilya’daki bir yemeği birleştirir misin? Sadece mutfakta değil; öğrendiğin kültür kodu ile bildiğin kültür kodunu birleştirdiğin oluyor mu?

Tabii oluyor. Özellikle yemekle ilgili çok oluyor. Brezilya’da her gün yediğimiz fiks bir yemek var. Pilav ve barbunya oluyor. Yanındaki çeşitler değişebiliyor. Bir gün bonfile ve salata ya da çift taraflı pişirilmiş yumurta olur. Pilav ve fasulye ile yeriz, yanına da muz koyarız.

Eşine yaptın mı bu yemeklerden?

Yaptım ve çok sevdi. İlk başta hiç yemezdi.

Seni sevdiği için mi yedi yemekleri?

Bilmiyorum ama aşk böyle bir şey yaptırıyorsa gerçekten büyük bir fedakarlık yaptı benim için.

Evlendikten sonra da yemeye devam etti mi yoksa flört dönemine özel bir durum muydu?

Devam ediyor yemeye. Zaten ben daha yeni yeni yemek yapmaya başladığım için. Biz 10 senedir beraberiz. Son zamanlarda Brezilya yemeklerine alıştı.

Nasıl oldu tanışmanız?

Türkiye’ye bir iş için geldim. Ben onu gördüm ama o bana bakmadı. Ben ilk görüşte aşık oldum.

Sana bakmaması bir etken miydi?

Bilmiyorum, zaten bana bakmayınca tamam hoşlanmadı üstüne gitmeyeceğim dedim. İşimi yaptım, Türkiye’de devam ettim. Ben arkadaşlarıma söyledim Hüseyin’den hoşlandığımı. Onlar da Hüseyin’e söylediler. Hoşlanıyordum ama üzerine gitmek istemedim. Türkiye’ye ilk geldiğimde 17 yaşındaydım ve hiç sevgilim olmamıştı. Brezilya’da hoşlandığım biri hiç olmadı. O yüzden Hüseyin’i ilk gördüğümde farklı hissettim.

Evlilik ne zamandı?

2017 yılında nikah kıydık ve evlendik. Çünkü iki ülke arasında evlilik işlemleri çok zor. O kadar çok bürokrasi var ki. Evrakları toplamak, dökümanları çevirmek… Biz evlenmeyi iki kere denedik ve üçüncü de oldu.

Eşinin Brezilya kültürüne ait yapması gereken bir şey var mıydı? Mesela Türkiye’de tuzlu kahve içersin. Siz de öyle bir ritüel var mıydı?

Biz de öyle bir şey yok. Orada çok rahat her şey. Hüseyin, Brezilya’ya beni istemeye geldi. Ben, babam ve onun ortasında oturuyorum. Hüseyin, babama “Kızınızla evlenmek istiyorum. İzin verir misiniz?” dedi. Babam da “Ee, evlen. Zaten seni tanıyoruz” dedi. Bir de ailemle aramızda farklı bir bağ var ve bana çok güveniyorlar. Sen Hüseyin’i seçtiysen demek ki tamam diyorlar.

En son en çok istediğin şey neydi?

En çok istediğim şey Brezilya’ya gidip ailemi görmek. Çünkü bir seneden fazla oldu görmedim. İnternet üzerinden konuşuyoruz. Bu pandemi dolayısı ile Brezilya çok kötü bir durumda. Sürekli görüyorum haberleri, çok endişeleniyorum onlar için.

Ailen covid geçirdi mi?

Hayır, zaten çiftlikte yaşıyorlar. Her şeyi kendileri yetiştiriyorlar.

Sen de doğal beslenir misin?

Ben doğal beslenmeye çalışırım çünkü doğal bir hayattan geliyorum. 15 yaşındayken çiftlikten çıkıp Sao Paulo’ya gittiğim zaman marketlerdeki her şey doğal sandım. Çünkü o kadar kimyasal koyduklarını düşünmüyordum.

Senin hayatın aslında 15 – 17 yaşlarında başlamış.

Avantajları var, dezavantajları var. Ergenlik dönemini atlamış oluyorum. Hiç ergenliğimi yaşamadım. Direkt 15 yaşında çalışmaya başladığım için çalışmam lazım kafasındaydım.

15 yaşına kadar nasıl geçti hayatın?

Ben manken olmak istiyordum. Çok küçükken başladı bu durum. Manken, artist… Kameraların önünde olmak istiyordum. Sürekli kıyafet değiştiriyorum, kocaman topuklu ayakkabıları giyiyordum. Herkes bana bakıp “Bu kız başka bir kız. Jessica’da farklı bir hava var. Farklı bir şey yapmak istiyor.” diyordu. 12 yaşında boyum uzamaya başladığında manken olmak istiyordum. Çünkü çok kısa boylu istemiyorlardı; çocuk da olsa. Büyük şehirlere gidiyorduk, yarışmalara katılıyordum ama olmuyordu. Çünkü o zamanlar hep dolandırıcı bir piyasa vardı. En son 15 yaşındayken daha da boyum uzadı. O zaman senin boyun yeterli deyip çağırdılar.

En son hüzünlendiğin anı paylaşabilir misin?

Dün bir kedi doğurmuş ve yavrularını öldü sandım. Onları elime aldım, tekrar hayata döndürmeye çalıştım. Neyse ki oldu. Anneleri yanlarına gelmeyince süt almadan ölecekler sandım. Çünkü ilk 12 saat içinde sütü almaları lazım. 5 saati geçip anneleri gelmeyince çok ağladım. Bu kadar çabaladım ölmesinler diye. Kalp masajı yaptım, üfledim, sıcak su torbası koydum üşümesinler diye.

Bu konuda daha önce bir tecrüben var mıydı?

Hayır ama kardeşim veterinerlik okuyor ve babam da veteriner. Hayvanlarla büyüdüm çiftlikte. Benim 2 tane kedim var sokaktan sahiplendiğim. Sokaktaki hayvanları sahiplendiğim oluyor. O yüzden hep böyle şeyler karşıma çıkıyor. Dün de böyle bir şey yaşayınca çok ağladım. Neyse ki annesi gece geldi. Biraz rahatladım.

En son en çok neye şaşırdın? Hayatının genelinde bir şeylere şaşırır mısın?

Herhalde artık çok şaşırmıyorum ama tabii şaşırdığım şeyler oldu. En son evlilik teklifi diyebilirim.

Evlilik teklifi nasıl oldu?

Eşim çok sürpriz yapar. Her zaman yiyorum ben o sürprizi. Biz yıldönümünde deniz kenarında bir restorana akşam yemeğine gittik. Bir anda bir tekne yaklaştı restorana ve bütün arkadaşlarım teknenin üzerinde. Üşüdüğüm için sırtıma aldığım şalı kafama kapatıp bu bana olamaz dedim. Gerçekten çok şaşırdım. Arkadaşlarım bağırıyor evet de diye. Kocaman bir pankarta Portekizce “Benimle Evlenir misin?” yazdırmış. Havai fişek yoktu, ben sevmiyorum. Kuşlara zarar verdiğinden dolayı. Ses çıkmayan ışıklardan kullanmış. Heyecandan Portekizce evet dedim.

En son en çok neyi yanlış anladın?

Ben genelde her şeyi yanlış anlarım. Bir deyim söylendiğinde filan yanlış anlayabiliyorum.

Ona aslında öyle olmadığını anlatır mısın?

Hiçbir şey beceremiyorum, bir şey yapamıyorum, kafama girmiyor dediği zaman çok üzülüyorum. Aslında istediği zaman çok akıllı bir insan. Ama istediği şeyler için akıllı bir insan. İşine gelmediği zaman çok tembel oluyor.

Tembel olması seni rahatsız ediyor mu?

Beni rahatsız ediyor çünkü gerçekten işine geldiği zaman çok güzel şeyler yapıyor.

Kendini affettirebileceğin bir andasın şu anda. Anlatır mısın?

Keşke birlikte daha çok vakit geçirebilseydik. O kadar üstüne gitmeseydim, o kadar sert kelimeler söylemeseydim.

Kaybettiğin biri mi?

Hayır, yaşıyor.

Bunu yapmandan ne alıkoyuyor seni?

Mesafe var şu anda. O yüzden fırsat varken daha fazla vakit geçirebilseydik diyorum. Tekrar bir araya geleceğiz.

O sürprizi gerçekten anlamamıştı. Senden neden?

Anlamadı çünkü para kazanmanın zor ve ne kadar kıymetli olduğunu bilmiyor. Bir şey aldım ama onu almak için ne kadar çalıştığımı anlamadı.

Onu nasıl sevdiğini tarif eder misin?

Bir kuş var, bir kedi var, bir hayvan var. Ama çok ince, çok minik. Dokunsan kırılacak gibi narin. O yüzden narin dokunursun, narin seversin. Öyle hissettiğin zaman ben onu öyle seviyorum. Kırılacak gibi dikkatli seviyorum.

Aşk nasıl bir şey sence?

Portekizcede tutku ve aşk var. Ama Türkçede aşk ve sevgi var. Bu ikisi bana aynı geliyor. Ben orada iki kelime arasında çatışma yaşıyorum. İki sevgilinin başlangıçta hissettiği şeye bana tutku gibi geliyor. Çünkü çevirdiğim zaman bire bir anlamda oluyor. Ama burada tutku da var, aşk da var, sevgi de var. Yani 3 kelime var ve ben onları karıştırıyorum.

Eşinle hayatının farklı dönemlerinde tartıştığın zaman o aşkın içerisinde hüznü nasıl yaşadın? Ağlamanın yanında ne oldu? Ona tekrar ulaşma, onunla tekrar mutlu olma hayalin nasıl oldu?

Aramızdaki tartışmalar daha çok dilden dolayı oluyor. Bu çok büyük bir sorun benim için. Bazen bir şey söylüyor ben başka bir şekilde anlıyorum. Çünkü Türkçede kelimeler bazen farklı anlamlara da sahip oluyor. Anlamadığım için tartışıyoruz. Bazen benim Türkçeyi yanlış kullandığım zaman da olabiliyor. O zaman İngilizce konuşuyoruz. Yine anlatamadıysak tartışma çıkar. İki dakika sonra konuşasım geliyor benim. Hüseyin barışalım mı ya da bir konuşalım mı diyorum hemen.

O da hemen tamam diyor mu?

Evet, tamam diyor. Bir koz var elimde ama onu hiç kullanmıyorum. Normalde kadınlar kullanır diye düşünüyorum ama ben kullanmıyorum. Hüseyin bana hep “Sen yeter ki ağlama. Ağladığın zaman benim dünyam durur.” der. Ama ben hiçbir zaman ağlayayım demedim.

O üzüldüğü zaman sen ne yapıyorsun?

Hep yanına gidip konuşmaya çalışıyorum.

Hüseyin kıskanç mı?

Hayır, çok normal bir seviyede durur. Ben de öyleyim. Çünkü aşırı kıskançlık krizleri hoşuma gitmiyor.

Kıskançlığın dozu nedir?

Diyelim ki ben Hüseyin ile beraberken bir tane kız geldi onunla konuşuyor. Bizi tanıştırdı, kız bana baktı ve tekrar Hüseyin’e döndü. Bir merhaba demesi gerekir bana.

Çok utanmıştım dediğin bir anın var mı?

Ben hayvansever bir insan olarak yanımda hayvanlara kötü davranan birini gördüğüm zaman insan olmaktan utanıyorum. Bu genel bir durum. Spesifik bir anım ise şöyle; bir gün manken iken iki tane basamaktan aşağı doğru düştüm. Çok önemli bir defile idi ve çok kalabalıktı.

Çok fena reddedilmiştim.

Hüseyin bakmadı bana reddetti beni. Hiç unutmayacağım o reddetmeyi.

Parayla elde edemeyeceğim bir duyguydu.

İlk dizime seçildiği zaman. Gerçekten seçildin dendiği zaman çok mutlu oldum. Yataktan nasıl zıpladığımı tarif edemiyorum.

Dilediğin kişiye dilediğin bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi sana. Bu kim olurdu ve ne sorardın?

Çin Devlet Başkanı’na sormak isterdim. Niye dünyaya virüsü bu kadar geç haber verdiniz derdim. Gerçekten anlamıyorum. Oradan çıktığını tüm dünya biliyor ve konuşuyor. Çernobil hikayesindeki gibi neden insanlara o kadar geç bilgi verdiniz. Belki daha erken bilseydik daha hızlı bir şekilde hazırlanabilirdik.

Bu Haberi Paylaşın
Başa dön tuşu